Selam n'aber?
üstündekiler ne güzel yakışmış sana..
evet gerçekten de beyaz sana çok iyi gitmiş, seni çok iyi örtmeyi becermiş,
saçların da çok güzel olmuş kısa saç sana gidiyor biliyor musun?
yok, ben iyi değilim.
bi bira da sen ister misin?
haklısın, gerçi artık benim de hoşuma gitmiyor, içesim var ama ağzımın tadı yok. tat alamaz hale geldim.
sanki damarlarımda hala bir orospunun kanı var.
belki de önceki gecenin eğlencesiz ve gülümsemesiz, küçük kaçamağının bıraktığı tatsızlık..
oysa önceden ne de fazla heyecan verici olurdu. kendimi bütün gün güzel bir fahişe için çalışıyormuş gibi hissederdim.
yeni anladım, meğer gerçekten de öyleymiş. (:
hayır. sahte de olsa zevki bezen parayla satın almak daha keyif verici. onlar sana ağlamıyor, ya da trip atmıyor.
üstelik o kadar iyi rol yapıyorlar ki sanki onları senden daha iyi tanıyormuşcasına yıllardır çekilen bir özlemin verdiği bir aşkı çok kolay oynayabiliyorlar.
tabii hepsi değil, bazıları çok uçuk, tıpkı bir porno filmi kadar iğrenç ve berbat..
onları bende desteklemiyorum ama rolünü çok iyi oynayanların da sahnesinde bir role sahip olmaktan kendimi alamıyorum çoğu zaman.
bir gecelik sevgiler,
aldatılan sevgililer,
o "an" için daha değerli olan sevgililer,
oyuncular,
fahişeler ve tüm hayatın 5 dakikalık dediğin an'dan ibaret tüm zevkleri..
hepsi bir "an"dı ve şimdi yoklar. hepsin de olduğu ya da dediğim gibi, diğerlerinde de aynıydı.
sanki orospuyu oynayan bendim, bu küçük masum görünen mutlu aşk gecelerinde, her gece kalbimi başkasına satıyordum, onların hislerini içime emip, ne kadar olduklarına dair kendime karşı eder biçip, artık yeter diyene kadar altımda kıvranışlarını izleyip yalvarmalarını bekliyordum ve her seferinde ilk başta küçümsenmenin nasıl bi şey olduğunu sorup cebimden tütünümü çıkarıp ışıkları yakıp sabahı bitiriyordum.
belki de onların da ayni duyguyu yaşamalarından dolayı canımı fazla acıtmıyordu bu, gecelik ask masalları (:
ama ben yine de seviyordum yılana benzeyen ve onlar gibi hareket eden varlıklarla birlikte olmasını.
ve o gün, korkuyordum, kalbimin acıdığını ya da aslında acıya acıya artık acıyamayacak bir kalbimin olduğunu ve gerçekten acı vermeye başladığını hissettim, korkum ölümden yana değildi bundan hala eminim.
her zaman;
bugün, içeceğim demeyip ya da diyemeyip, içtiğim içkinin bahanesini ya da sebebini bulmaya çalışmaya yeltendiğim gibi, her içkili dakikalar sonrası yasanan küçük dakikaları da, istediğim için değil, sarhoşluğumun üstüne yıktım.
her sabah beynime bir çivinin daha çakılmasını hissetmek hoşuma gidiyordu belki de..
her sarhoşluğun arkasından geceye başlamak,
yavaşça,
soyunmak,
dokunmak,
uvuzlarımı hareket ettirmek ve hissetmek,
sanki sonsuza kadar benimle,
benim gibi saçmalamak,
bittiği zamansa göreceli bir olgu olduğunu tekrar hatırlayıp, bir daha olmasın deyip sırtını dönüp yatmak ve ertesi gece yine ayni şeyleri yaşamak için gözlerini yummak.
belki de bugün adı bir salı günü ve sabahıdır ve ben hala yaşamıyorumdur,
belkide bir pazar gecesinde yine düşlerime başlamak için en uygun zamanı bekliyor,
başımdan aşağı yağan yağmur tanelerinin aşağı akmasını izleyip zamanın o geçemeyişini takip edip, insanların yine o boş bakışlarını ve insanları süzerek bir kez daha hatırlıyorumdur insan olmanın ya da olamamanın nasıl bir duygu olduğunu.
her gün başka giyinmek de sana çok yakışıyor biliyor musun?
biliyor musun sen çok iyisin?
ve biliyor musun bu kadar iyilik bana fazla..
neden bana hala bir tek sen iyi davranıyorsun?
neden hala sen ya da sen varsın
ya da neden hala yalnız sana konuşuyorum?
saçların gerçekten çok güzel. kestirme onları (: o kadar güzeller ki sanki bir müze gibi bütün seninle olan konuşmalarım ve dakikalarıma şahit oldular (:
herşeyin değişti ama bir tek onlar değişmedi..
her gün farklı giysiler,
gömlekler,
etekler,
tişörtler,
pantolonlar,
çoraplar..
her gün farklı bedenler, fahişeler, gençler, yaşlılar, ibneler, orospular..
( * hatırlanamayacak kadar eski bir zamandan. )