Kedi: Bu nereye gitmek istediğine bağlı.
Alice: Ama nereye gitmek istediğimi bilmiyorum.
Kedi: O halde hangi yolu seçtiğinin bir önemi yok.
"Would you tell me, please, which way I ought to go from here?" said Alice.
"That depends a good deal on where you want to get to," said the Cheshire Cat.
"I don't much care where –" said Alice.
"Then it doesn't matter which way you go," said the Cat.
"– so long as I get somewhere," Alice added as an explanation.
"Oh, you're sure to do that," said the Cat, "if you only walk long enough."
alice & cheshire cat
Author: Elis ve grkn /grameri yoktur tarihin
Author: Elis ve grkn /anlamıyor musun?
bu gelişler,
başka gecelere ait.
tuhaf bir ışık bu yıldızlar..
unutulmaya bırakılmış anılar gibi,
bu sular
ömür boyu akan sular..
kesin bir kopuş mu bu yoksa?
ağırlığı bile hissedilmeyen ağıtlar..
acelen ne?
nereye?
tutsaksın işte, tutsak olmanın bilinciyle,
yaşıyor;
ve yaşadıkça beyninde büyüyen ur
dayanılmaz boyutlarda hayvanlar getiriyor sana
tarihin derinliklerinden.
kurtuluşun gecikebilir.
belki de yok böyle bir şey..
baksana;
atını alan gitmiş..
geçip gitmiş kanlı duvarlarından cehennemin..
sen hala..
biz hala...
umut bekleriz;
kızıla çalan mavisinden gecenin.
bekleriz..
yıllar geçer
unutulmaya bırakılmıştır.
sonsuz tren yolculuklarında kalan anılar,
bir zaman sonra; 'ey zaman!' denilir.
biz, unuttuğumuz gramerimize mahkumuz.
nereden gelirse gelsin ayrılık rüzgarları,
biz yine geçeriz çaresiz, kendimizden..
belki kendi yüksekliğine tutsak bir dağ oluruz..
belki kendi balıklarını dışlayan bir nehir!
ama
ama içimizde yuvalanan bu zehir;
kanımıza karışmıştır artık..
gerisi, koca bir hiç'lik,
'yok' günlerini anımsatan..
soğuk ve dolgun gülüşler
ve bir hayal
çok eskiden
yalan bir tarihten
...
güzel bedenler defilesi
Author: Elis ve grkn /her dem'de bi hatıra..
kimi zaman bi durakta denk gelirsin,
kimi zaman yolda yürürken..
başka biriymiş gibi yanından gelip-geçtiğin bedenler ..
onlarca ..
çoğu zaman kimsenin bilmesine gerek kalmadan,
kendince, övünç anları ile bu da bitmişti arasında gel-gitlerin yaşandığı güzel bedenler defilesi.
hiç bir şeyin, ancak parantez içine sığacak kadar anıların yaşandığı,
hayatların seremonisi..
hayat; devam ediyor.
sen yine hiç bir şey olmamış gibi,
yürüyorsun.
yürüyor musun?
sokak lambaları
Author: Elis ve grkn / Etiketler: beyaz, deniz, gri, siyah, sokak lambası, streetlamb, şarapgün doğuşu daha bi naif mi gelir insana, deniz kıyısında?
kıyıya vuran yosunlardan çok,
ucuz şarap şişeleri kadar kafan da güzelse..
bak,
şehrin tüm ışıkları siyah-beyaz
sanki beyazı gri olmuş hatta..
defalarca,
günün ilk ışıklarıyla birlikte sokak lambalarının sönüşüne şahit olduğumuzun bilmem kaçıncı gündönümü..
yürüyorum.
yürüyor muyum?
bir 'avcı'nın maceraları.
Author: Elis ve grkn / Etiketler: at, av, avcı, avlanmak, bisküvi, ceylan, domuz, emeklilik, hunter, huntsman, keklik, krema, macera, medeniyet, ok, ortaçağ, pelerin, süvari, tavşan, tüfekkişi başı ortalama birer araçla, araçlar otomobil değil de sanki atlarını hazırlamış yaklaşık 10 kişilik bir 'avcı süvarisi'ymiş gibi yola koyuldu.
hemen herkes kendi köpeğini de getirmiş olması ve avın çok başarılı geçmesini bekleyerek, 'avlama'yı sanki köpekleri yapacakmışcasına köpeklerini ve maharetlerini övüyorlardı.
insanelinin uzanabildiği mesafede yaptığı yollardan sonra tanrıların unuttuğu dağların yamaçlarına gelindiğinde, atlar, uygun yerlere park edildi.
sanki pelerinmişcesine gibi tarz yaratan yelek ceplerine konan mermi fişekleri değil, özenle budanmış dallardan yapılma oklardı aslında.
kimi yay kullanmayı sevmiyor, teknolojinin nimetlerinden faydalanmış, yeni keşfedilen barutlu tüfeğini temizliyor da olabilirdi.
onun yerini alan modern tüfeğimizin ismi de basitçe 'otomatik tüfekti'.
işte böylesine başladı gün aydınlanmaya...
köpeklerin her biri, birbiri ardı koşarken, birbirlerine yaptıkları kurla birlikte, ayaklarımıza dolanmaları, havlamaları, ortamı daha da orta çağ havasına sokmaya yetiyordu..
bununla birlikte sanki günler boyunca avlamayı düşündüğümüz hayvan cinsinin çıtası da keklik - tavşandan daha da yükselerek, geyik - yaban domuzu - fil falan olacak gibi bir hava hakimdi.
sanki birazdan hava kararacak sonra biz kamp yapacağız, kurtların baskın olasılığına karşı için sırayla nöbet tutacağız diye hayal kurarken;
hemen her tepede karşımıza çıkan bir telekomünikasyon kulesi, halen daha 2000'li yıllarda olduğumuzu hatırlatmaya gıcık bir sebep olmakla birlikte, 'medeniyet'in uzandığı yerleri de gösteriyor, ardından da;
'- televizyon reklamlarında doğru söylüyorlarmış lan.' geyiğiyle, avlama hayalini kurduğumuz geyiği mecazi manada avlamış kılıyordu.
hafif eğimli kayaların üstünden yapılan tırmanışlar, patika yollar, bir insan boyu çalılıklarından arasından kan ve can kaybı yaşamadan geçmeye çalışmakla, sanki ejderhanın altınlarını sakladığı inine girmeye çalışıyorduk..
tüm bu atraksiyon yetmezmişcesine, köpeklerden birinin sahibini kaybetmesi ve bir kaç saat ondan haber alınamaması, aşılan yolu geri dönmek zorundalığı, 'güçlü koku duyusuna sahip köpeğin kaybolması' ironisiyle 'av' zahmetine eklenmiş oldu.
günün toplam hasadı ise hayal edilenden ziyade gerçekten bekleneneni dahi vermemiş, 9 kişilik atlı avcı süvarisinin av macerasını su yüzüne çıkarmaya yetmişti.
1 tavşan, 3 keklik.
avlanamayanlar hiç istifini bozmadan doğa ana ile geçirdikleri unutulmaz deneyimin tadını, zevk almaya çalışılan tecavüz hissi vererek dönüş yoluna koyuldu.
aslında hasat boldu.
1 aslan, 3 geyik avlanmışcasına hareket etmeye devam edildi.
ertesi güne buluşma planlarıyla 'hoşça kal'ınırken, bir ertesi güne anca kendine gelen topluluğun ancak bir kaç kimsesi;
dışarıdan bakınca kendilerine ait bir özel lobi hissi verilen ama gerçekte ise okey masalarıyla donatılmış, senede bir kaç defa yapılan avlanmanın konuşulduğu kahvehane benzeri yerde buluşulmasıyla devam edilince fark ettim ki, geride bırakılan çağ ortaçağ olmakla birlikte, ortaçağdan kalma çağ kırıntılarının da beraberinde geldiğini..
+ benim köpeğim, hala keklikle tavşanı karıştırıyor.
- o da bir şey mi? tüfeği köpeğe veriyorum, onun yerine öne ben geçiyorum, onun yapamadığını ben yapıyorum.
öğreniyor işte yavaş yavaş.
+ mehmet hoca köpekle konuştuğundan beri köpeğim beni tanımamaya başladı.
- ne söyledin le köpee?
+ köpeğe bisküvi verdikten sonra bozuldu.
- ne o? kremalı bisküvi miydi? kremalı ver kremalı.
+ benim köpeğim ucuz kremalı bisküvileri yemiyor, hele promosyon yanında verilenleri koklamıyor bile.
- yaşar hocam senin köpek, ingiliz köpeği derken, kraliçeye mi vermiş?
+ valla ismail abi, senin köpek arabanın içinde taşaklarını sürte sürte bir hal oldu, sakın bize kaldırıyo olmasın bu?
- sen onu inince görmedin mi? Arabadan indikten sonra gitti çalılığa, çalı-çırpı-yabani ot ne varsa sürtündü, biraz yuvarlandı, derken dalandı taşakları.
+ orda en az 25 keklik vardı...
- ya ya ya tüfek tutukluk yaptı mı dicen şimdi yine?
+ abi kekliklere giren saçmalar (mermi) adama bir şey yapar mı?
- keklik kaçmış, adamın amına koyayım.
erken emekli grkn olarak ben,
emekli timinin arasında,
akran konuşmalarına ayak uydurmaya çalışarak,
'avdaş'larımın sohbetlerine katılıyor,
deneyimli/deneyimsiz 'avcı' olmanın hazzını yaşarken,
av sohbetlerinde, 'avlarından' bahsederek,,
..
Tanrı / Aşk Şiiri.
Author: Elis ve grkn /Aşkın hiç yolu yok ama / güzel /
Seni her şeyden çok seviyorum
Seni seviyorum / sikin ellerimde
Kıpırdıyor bir kuş gibi
Parmaklarımda
Elimde sertçe yükselip büyüyerek
Parmaklarımı açılması için zorlayarak
Güçlü sertliğinle
Sen güzelsin / güzelsin
Yüz kere güzelsin sen
Sevgi dolu ellerimle vuruyorum sana
Pembe ojeli uzun parmaklar
Seni okşuyorum
Sana tapıyorum
Parmaklarımın ucu… Avuç içlerim…
Sikin kalkıyor ve hızla atıyor ellerimde
Bir keşif / Afrodit’in onu bildiği gibi
Tanrıların daha da saflaştığı bir zaman var
/ hanımelileri arasındaki geceleri anımsayabilirim
Özsuyumuz baldan daha tatlıdır
/ biz mabediz ve tanrı bütün /
Çırılçıplağım karşında
Ve ağzımı seninkinin üstüne koyuyorum yavaşça
Uzun uzun öpmeliyim seni
Ve dilim sana ibadet ediyor
Sen güzelsin
Bedenin bana doğru kıpırdanıyor
altın tenden kayan ten
seninkinin benimkinden kayması gibi
ağzım… dilim… ellerim…
karnım ve bacaklarım
ağzına ve aşkına karşı
kayıyor… kayıyor…
vücutlarımız hareket ediyor ve birleşiyor
dayanamayarak
üstümdeki yüzün
tüm tanrıların yüzü
ve güzel cinler
gözlerinde…
aşk, aşka dokunur
mabed ve tanrı
birdir
Lenore Kandel (Facebook - Edebiyatın Sapkın Çocukları | http://on.fb.me/1chW83D sayfasından alınmıştır.)
Orospular.
Author: Elis ve grkn /( * hatırlanamayacak kadar eski bir zamandan. )
bugün 1 temmuz.
Author: Elis ve grkn /yeni bir gün.
en yenisinden.
şimdi daha güzel günler var.
her sabah yine güneş doğacak ve sabahın 5inde o güneşin doğuşunu
yakalamaya çalışacaksın.
hemen her akşam güneşinde;
kimi zaman bir sahil kasabasında bu günü yâd edecek,
kimi zaman mutfakta akşam yemeğini hazırlıyor olacaksın.
kimi zaman da, kim bilir..
ılık rüzgarlar dağlardan yuvarlanırken sen de yamaç aşağı doğaya dokunacaksın.
yaprak hışırtılarını duyacak, yeniden keşfedecek, serinliği ciğerlerine alacak..
yağmur başladığında, her damlasının içine, yüreğine damlamasını
isterce, altında yürümeye devam edeceksin.
kumsaldaki tüm kum tanelerine dokunmak, sahilde çocukca eğlenmek,
bazen dalgalara yenilip karaya vurmak..
kar başladığında yine ilk kar tanelerini dilinin ucunda hissedeceksin.
yanında o an kim varsa, bir top karı onun ensesinden bırakacak, soğuk şakalar yapacaksın,
sonra üşüyecek, donacaksın..
bugün 1 temmuz.
bugün geri kalan hayatının ilk günü.
yeni bir gün.
bi an.
Author: Elis ve grkn /geçerken uğradığım küçük bir şehirdi germencik.
sonra, şehir içerisine girmek dedi canım.
girdim.
bir şeyler vardı da, ben bilemedim.
bir yerlere bakındım değişen şehirde..
kendi halinde bir yer dahi değişebiliyormuş;
değişmeyen şeylere rağmen.
sonra kendi kendime dedim ki
hatırlamıyor ya da hatırlamak istemiyorum.
belki de,
her zaman olduğu gibi,
sktr et grkn.
öylesine sone.
Author: Elis ve grkn /'' vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
'o' kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen' e
vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
seni yalnız komak var, o koyuyor adama. ''
sonra bir an düşündüm de,
sanki sheakespeare ben miyim de, gelen ve gidenler ardına soneler yazacaktım?
yazacak mıyım?
neyse, marquez okusun birisi bana,
orospuların sesini fısıldasın ve biraz da uyutsun lütfen.
* w. sheakespeare'ın meşhur 66. Sone'si.
dogma
Author: Elis ve grkn /olmaman gereken yerdesin şimdi.
olmaması gereken düşüncelerde.
onlarca beden arasından seçmeye çalıştığım silik silüetin sahibi,
olmaman gereken yerdesin.
işte tam aklından geçen.
olmaman gerek.
olmadı' gibi.
olsun.
an' imge.
Author: Elis ve grkn /görünmez varlığında bedenin.
ve beden küçülür,
çoğaldıkça an.
yollar uzaktır,
daima uzar yollarda edebi konvoyları, gözlerin.
bir tunç duvar,
ansızın yollarda karşı çıkmasına rağmen,
mağara devri görüntülerinin..
oysa müzik ilerliyor ağırdan;
kalbine doğru yaralı bir an'ın..
an çıplak.
an ihanet.
ve an'dan akış,
kutsal olan her şeye!
birden bire
yeniden
yepyeni bir imgeden..
monogri
Author: Elis ve grkn /susuyor insanlar.
aynı görüntüyü tekrar masum bir çocuğun tenine değer gibi;
sarıyor gri elleriyle,
dönüşü mümkün olmayan o saatlere..
uzak sıradağların ardında bir güneş;
sanki her gün geçtiği yörüngeden usanmış gibi,
dönüyor kendine.
yani bu yaşlı dünyanın rengine..
nereye baksam,
mavi bir kuş görmüşümdür hep.
bir arkaik kumaş gibi,
kaplamışımdır her yeri.
yani uzaklara,
kentin siyanür alan fahişeleriyle birlikte;
uzaklara gitmişimdir.
ay orada mavidir.
denizdir.
suskundur.
soru-cevap
Author: Elis ve grkn /
bir sabaha karşı,
günün birinde
organların titremekten şaha kalkınca,
ciğerlerindeki şarap ve sigara kokusu
kin ve nefret
korku ve göz yaşı
istek ve doğmamış
saygı ve lanet
ruh ve beden
sen ve ben
birbirine karışır.
içmişim;
olmayanı, uçanı, uçmayanı, uçamayanı.
gözlerim efkarlı ama ağlayamıyor ya da nedir bilmiyor.
ölü düşlerim sahildeki kayalıklara çarpıp parçalanmış.
sarhoşum, dertsizim, kedersizim, yarınsızım.
şair edasıyla geçinip yaşlanmışım..
bakınırım kırık aynalara, göremediğim yüzleri görmeye çalışırım.
dolanırım bulduğum tüm kalplerde, bir sonrakine hikayeler toplarım.
sevişirim, bulduğum her çilek tadında bir çift dudakla, günler boyunca;
bir elimde şarap, diğerinde sigara.
sonra veda ederim, beni bekleyen başka bir çift dudak için.